top of page
Bilgisayar
Ara

Hasenat ve Salihat




Kur’an’da iki kavram yer alır: “Hasenat” ve “salihat”. Yani salih amel. Bu ikisi arasında oldukça büyük fark vardır. Hasenat ile salihat arasındaki o fark nedir?


Hasenât, “iyilikler” demektir. Hasenât’ın tekili hasene’dir. Hasen: “güzel ve iyi olmak” manasına gelir. Onun da türetildiği husn:“güzellik, hoşluk, iyilik” demektir. Kur’an’da geçen husnâ,:“güzel ve iyi son” demektir. Hasenât’ın zıttı seyyiât’tır. Seyyiât:“kötülükler” demektir.

Sâlihât, “sâlih ameller”, “ıslah edici iyilikler” demektir. Kur’anî bir kavramdır ve Kur’an’da tek başına sâlihât olarak da geçer. Sâlihât’ın türetildiği sulh kökü, “birden fazla taraf arasında barışı sağlamak” anlamına gelir. Yani, üçüncü şahıslara yönelik bir iyiliği ifade eder. Islâh:“düzeltmek, iyileştirmek” demektir. Bu da üçüncü şahısları ilgilendiren bir durumdur. Sâlih amel (el-‘amelu’s-sâlihât) Kur’an’da 6 kez tek başına, 56 kez ise iman ile birlikte gelir.

Hasenât ile sâlihât arasındaki fark açıktır: İlki sonuçları kişinin kendisine dönük olan iyilik, ikincisi sonuçları başkalarına dönük olan iyiliktir. Hasenat, insanın sırf kendisi için yaptığı iyiliklerdir. Bu iyiliklerden bir başkası yararlanmaz. Sadece kişinin kendisi yararlanır. Mesela namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek gibi ibadetler hasenattır. Bakara Suresinin 277. ayette Rablerinden ödül alacakları müjdelenen kimselerin 4 özelliği sayılır: Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.

Yani salihat, öznesiyle birlikte başkalarını da kuşatan ve iyi eden iyiliklerdir. Hasenat ise, sonucu sadece onu işleyene dönük iyiliklerdir. Salihat şahsıyla birlikte başkalarını daha iyi etmek için çalışmak, hasenat ise sadece şahsını iyileştirmek için çalışmaktır. Salihat ile hasenat arasındaki fark sadece mana ve mahiyet farkından ibaret değildir. Bu ikisinin getirisi de farklıdır. Yine Allah’ın kitabına müracaat edelim. Hasenatın getirisi bire on, salihatın getirisi cennettir

Hasenatın karşılığına Kur’an’da bire on vaat edilir: Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez. ” (En’âm suresi 160.ayet) Fakat salihatın karşılığı bire on falan değildir. Salihatın karşılığı doğrudan cennettir: Mü’min olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar. (Nisa suresi 124.ayet)

Hasenatın karşılığı oranla sınırlanmıştır, fakat salihatın karşılığı sınırsızdır: “Salihat işleyen mü’min kimseleri muazzam bir ödül ile müjdele.” (İsra suresi 9.ayet)

Başka ayetlerde de sâlihat’a kesintisiz nimet ve cennet vaad edilmektedir. Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır.(Tin suresi 6.ayet) Hasenat artıdır, seyyiat eksidir. “Şüphesiz hasenat seyyiatı götürür” (Hûd suresi 114.ayet). Bu artı eksiyi götürür demektir. Yine Kur’an hasenatın seyyiatın üstüne örtüleceğini ifade eder. Fakat salihat sahipleri Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. “İşte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar”

(Furkan suresi 70. ve Beyyine suresi 7.ayet). Salihatı hasenattan ayıran şey, sadece verilecek karşılığın ne olduğu değildir. Bu ikisini birbirinden ayıran bir başka şey de “Geriye neyin kalacağı” sorusudur. Kur’an’da geriye hasenatın kalacağını söyleyen bir ayete rastlanmaz. Fakat geriye salihatın kalacağını söyleyen ayetler vardır:“Mal ve çocuklar dünya hayatının geçici süsüdürler. Baki kalacak olan salihat ise, Rabbinin katında sevapça ve umutlanma açısından daha hayırlıdır.” (Kehf suresi 46.ayet) Allah, doğruya erenlerin hidayetini artırır. Kalıcı salih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, sonuç itibari ile de’’. (Meryem suresi 76.ayet)


“Bana hasenat yeter” deyip salihat işlemek için çaba göstermeyen kişi pasif iyidir. İnsan aktif iyi olmak istiyorsa, hasenatla yetinmeyip salihat işlemelidir. Bu, insan hasenatı bıraksın da salihat yapsın anlamına gelmez. Böyle birinin durumu, mumun durumuna benzer: Başkalarını aydınlatacağım derken kendisini yakıp bitirir. İnsandan yanarak aydınlatması değil, aydınlanarak aydınlatması istenmektedir. Muhatabını “karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için indiği” beyan edilen vahiy, yakmadan aydınlatan ilahi bir ışıktır, nurdur. İlahi nur, dışarıdan aydınlatan bir ışık kaynağına benzemez. İlahi nur ile aydınlanmak da dışından aydınlanmak değildir. İlahi nur içeriden aydınlatan bir ışık kaynağıdır. İlahi nur ile aydınlanan içinden aydınlanır. İçinden aydınlanan şu üç vasfa sahip olur: Aşk, adanmışlık, aidiyyet.


*Alıntıdır

bottom of page